The Law on Amending the Law on the Protection of the Value of Turkish Currency and Certain Laws and the Decree Law No. 635 has been promulgated
July 29, 2025Decision of the Turkish Competition Board on No-Poaching Agreements
July 30, 2025
Rekabet Kurulu’ndan Çalışan Ayartmama Anlaşmalarına İlişkin Karar
İş Gücü Piyasalarındaki Rekabet İhlallerine Yönelik Kılavuz (“Kılavuz”) sonrasında merakla beklenen, Rekabet Kurulu (“Kurul”)’nun, 15.06.2023 tarihli ve 23-34/649-218 sayılı kararı (“Karar”) yayınlandı. Bu kararda Kılavuz ile altı çizilen, işgücü piyasasında rakip teşebbüsler arasında yapılan çalışan ayartmama anlaşmalarının 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (“Kanun”) 4. maddesini ihlal ettiği tekrarlandıktan sonra, çalışan ayartmama düzenlemelerinin rekabeti sınırlayıcı etkileri ve amaçları itibarıyla açık biçimde rekabet hukuku ile bağdaşmadığını değerlendirmiş ve söz konusu davranışın uzlaşma usulüyle sonlandırılması suretiyle ilgili teşebbüsler hakkında idari para cezasına hükmetmiştir.
Kurul’un ilgili kararında altı çizilen temel yaklaşım, çalışanların iş değiştirme özgürlüğünün ve işverenler arasında istihdam rekabetinin, ürün ve hizmet piyasalarındaki rekabet kadar önemli olduğudur. Ayartmama anlaşmalarının teşebbüslerin bağımsız şekilde istihdam stratejileri ve ücret politikaları belirlemesini engellediğini belirten Kurul, bu tür hükümlerle çalışanların iş fırsatlarının kısıtlandığını ve piyasadaki ücret dinamiklerinin yapay biçimde bastırıldığını tespit etti. Bu nedenle, çalışan ayartmama anlaşmalarının yalnızca etkileri bakımından değil, taşıdığı amaç itibarıyla da Kanun’un 4. maddesi kapsamında açık bir rekabet ihlali oluşturduğu sonucuna varıldı.
Karar’da, bu tür sınırlamaların iş ilişkisi veya hizmet sözleşmesine dayanması durumunda dahi, yan sınırlama olduğunun belirtilmesi, dar kapsamlı olması, sadece aktif olarak rol alan çalışanlar için orantılı ve sınırlı bir süre için, taraflar arasındaki meşru işbirliği ile ilişkili olması gerektiği belirtildi. Ayartmama hükmünün süresiz olduğu ve tarafların faaliyet gösterdiği pazarların örtüştüğü göz önüne alındığında, bu şartların sağlanmadığı ve rekabeti sınırlayıcı hükmün meşrulaştırılamayacağı ifade edildi. Kurul ayrıca “personel istikrarı” veya “hizmet kalitesini koruma” gibi savunmaların soyut nitelikte olduğu, rekabeti sınırlayıcı etkiyi ortadan kaldırmadığı ve çalışanlar bakımından iş imkânlarının haksız biçimde daraltıldığı sonucuna ulaştı.
Kurul, kararında çalışan ayartmama hükümlerinin Türk hukuk sisteminde düzenlenen diğer rekabet yasağı uygulamalarıyla karıştırılmaması gerektiğinin altını çizdi. Şöyle ki, Türk Borçlar Kanunu’nun 444-447. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı, işçi ile işveren arasında yazılı olarak, yalnızca belirli koşullar altında ve hâkim denetimine açık şekilde getirilebilmektedir. Bu yasaklar, işverenin müşteri çevresi, ticari sırları veya benzeri meşru menfaatlerini korumaya yönelik olmalı, süresi kural olarak iki yılı aşmamalı ve işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı biçimde tehlikeye atmamalıdır. Buna karşılık, çalışan ayartmama anlaşmaları çoğu zaman teşebbüsler arasında sözlü olarak veya örtülü bir mutabakat çerçevesinde yapılmakta, çalışanların bilgisi dışında yürütülmekte ve geniş bir çalışan kitlesine uygulanmaktadır. Bu anlaşmaların tarafı olmayan çalışanların iş fırsatlarına erişimi engellenmekte ve bu durum hem işgücü piyasasının hem de bireysel hakların zarar görmesine yol açmaktadır. Kurul, bu nedenlerle çalışan ayartmama anlaşmalarının, Türk hukukunda düzenlenen rekabet yasağı hükümleriyle benzer sonuçlar doğursa da aynı hukuki değerlendirmeye tabi tutulamayacağını açıkça ortaya koymuştur.
Sonuç olarak, Kurul “çalışan ayartmama” hükümlerini yalnızca belirli koşullarda geçerli yan sınırlama olarak kabul etmekte; bu şartların yokluğunda ise bu tür düzenlemeleri açık rekabet ihlali (amaç ihlali) olarak değerlendirmektedir. İşverenlerin, istihdam politikaları ve üçüncü taraflarla yaptıkları işbirliği anlaşmaları kapsamında yer alan çalışan hareketliliğine ilişkin sınırlamaları gözden geçirmeleri; bu hükümlerin meşru, makul ve orantılı olup olmadığını titizlikle değerlendirmeleri büyük önem taşımaktadır.